6 Ocak 2013 Pazar

Dil İle Dünya Arasındaki Güzel Boşluk* / Zeynep Arkan


"Yol açıksa ilerleme.
Çünkü yolun açık olup olmadığını bilmemelisin.
Bilerek yola çıkma, yolda da bilme.
Otomatikman işin içinde ol.
Düşünmeden dövüşmelisin.
Düşünmeden dövüşmen gerektiğini bilerek de dövüşmemelisin.
Yolu açık olduğunu düşünürsen, onun açtığı yolu sen kaparsın.
Demek ki "kesin şu" yok! Demek ki sınırlama yok! Demek ki "şunu yap" ya da "şunu yapma" yok! Sadece yap. Demek ki "cesur ol" bile yok. Çünkü cesaret tersiyle birlikte bulunur. Düşmanın karşısında cesur olan, düşmanı bir bıçak çıkarırsa ya da şartlar farklı zorlaştığında korkağa dönüşür.
Fakat boşluğun zıddı yoktur.
"Ne cesur" olan "ne korkak" olur."

Bilge birinin ağzından çıkabilecek bu sözleri bir şaire söylenmiş gibi kabul etmek yanlış görünmediği için bir Uzakdoğu dövüş sporu olan Jeet Kune Do felsefesi öğüdüyle başladık. Bu öğütleri şiire yakıştırmamıza, boşluğa yapılan vurgu sebep olmadı sadece. JKD bir sokak sporu aslında ve içinde ne korku ne de cesaret barındırmayan yapısıyla, otomatikman işin içinde olma tekniğiyle son derece çarpıcı.

Boşluk ise her zaman boşluktur. Bu değişmezlik durumunu gerçekleştiren pek az şey var. Ölüm veya doğum gibi gerçekliklerin yanında analojiye gerek kalmadan boşluk değişmez rengini korur. Sadece ölümden daha sıcak bir beyaz. Belki de kara.

Her zaman sonsuz kaynağından çıkmaya hazır bir arzu gibi, sonsuz biçimde var olan bir şeydir boşluk. Aynı zamanda Turgut Uyar’ın:

“Sakın kapanma, dur, ey şuramda beni boşaltan delik
Ey büyüyen bir şey sakın durma, dünyada” ( Dünyada)

mısralarını akla getiriyor.

Delik, derinlemesine bir sonsuzluk hissine çağırırken; boşluk, düşünce ve kavramların silindiği, karşı karşıya kalındığında ayırt edici tüm unsurlarını yitirmiş, doldurulmayı beklemeyen, sınırları yatay veya dikey biçimde çizilmemiş bir şey. Delik; içine alan, oluşturan, sürekliliği ve hayatiyeti sağlayan iken, boşluk bakışın biçimini alandır. İki kelimenin arasında bile varolur. Her yerdedir. Şiiri gösteren, şiire dahil olan, şiirle ortaklık kuran, görmenin asli unsurlarını taşıyan bir parça. Hem fon hem de rengin kendisi.
Bakışın biçimini aldığını söylediğimiz boşluk aslen, en çiğ gerçekliğin bir parçasıdır. Şairin içindekileri-elindekileri boşaltması için mutlak gerekli olanlardan biri demek ki. Gerçeğin karşısında şair öylece kalıvermez, yapacak bir şeyleri daima vardır. Gerçek negatiftir ama şair onu nötralize edebilir. Bunun için en güvenilir zemin, beyaz kağıttaki boşluk yani el değmemiş alandır. Ölçüsüzlüğün ölçüsü bu boşlukta birikecektir. Kurgunun veya rastgele olanın temel malzemesidir.

Boşluk, bir “değişmezlik” durumu oluşturmadığı için çok değerli, çok bereketli ve elbette doğurgan bir kavramdır.

Enis Akın’ın altıncı kitabının adı: Güzel Boşluk (Yasakmeyve, 2008) .

Bizi imgeselden koparıp simgesel düzende oluşturulmuş bir kurguya maruz bırakan bu kitapta sadece böylesi (imge-simge) bir kafiye açığa çıkmıyor:

Enis Akın’ın kendi şiirinin somutça sentezine vardığı bir kitap, Güzel Boşluk. Beş yıllık (2003-2008) şiirlerin boşluk da dahil edilerek yeniden yazılması, daha doğrusu boşluğun daimi varlığını öne çıkararak –bir şiirde daima kelimeler kadar boşluk vardır-, okurun zihnindeki tüm boşluk seçeneklerini de boşluğu cisimleştirir gibi gözden geçirmesine imkan veren bir yeniden katıştırma projesi. Proje olarak önerisi, biçimsel bağlamda dağılmışlık, yapılandırılmamış bir bölümleme esnekliği de içeriyor.

Kolajlar, yer yer biçim değiştirmiş klişeler, ilginç formüller, anonim metinler ve parçalar, bir düşünceyi içeren imza sahibi -veya değil- metinler, daha önce yapılanmış bir söyleme bağlı kalmadan “yenilik” hissi veriyor. Boşluğun felsefesi üstüne çok şey söylenebilir. Bunların birazını da söyledik ama “kesintisiz bir zincir” olmayan boşluk’un referans olduğu kitabın, yıkıcı özelliği güçlü olan bir yeniye dair neler getirebileceği düşüncesini de es geçemeyiz.

Bir gayri şahsi düzene (gelenek de diyebiliriz) karşı çıkan yapısıyla bu şiirlerin keyfi, rastlantısal, deneysel veya plastik biçimde –her ne dersek diyelim- anlamsız gerçekliklere müdahale eder gibi, kurgusallığın mücessem halini sergilediğini görüyoruz. Artık hepimiz biliyoruz ki, okumak izlemek karşısında güç kaybetmiştir.

Görmenin etkisi okumaktan çok daha fazladır. Boşluk üstüne birçok referans (mısra-şiir) seçip yerleştirmesine rağmen Enis Akın, kitabın bazı bölümlerini “boş” bırakmış.Boşluk nasıl ki içinde atom barındırmıyor ve ışığı diğer tarafa kolayca geçiriyorsa bu kitaptaki işlevi de şiiri “içerde” bırakmak.

Boşlukta ışık, ilerlemek için maddesel hiçbir şeye ihtiyaç duymaz, boşlukta şiir de…

Kitabın göstergesi olan boşluk, bütün dilsel göstergeler içinde “bir şiirin” tamamını oluşturuyor. Hem şiiri hem de boşluğu böylesi somutlukla doldurmaya çalışması gerçekten dikkate değer.

Enis Akın, okuruna kuralların çiğnendiğine dair izlenimler vererek yarattığı aykırılıklar veya benzerlikler üzerinden; okura kolayca ele geçirilmez bazı fırsatlar veriyor. El yazısını, kestiği-yapıştırdığı resim-çizimleri, bizi de içine alabileceği kendi boşluğunu “göstererek”, görenleri yazının her zaman aydınlık olmayan bir tarafına çekiyor. Her türlü anlatıyı grafik simgelere dönüştürüveren bir aygıt düşünün ya da okunması imkansız el yazılarını. Bu hem kabul etmemiz gereken çok “kişisel” bir şeydir hem de o kişiliğin içine girilmesi imkansız konumunu da hatırlatır.

Kurgu; çarpıtan, mesafe koyan, belirginleştiren ve flulaştıran unsurların tümünü içerdiğine göre:

“çünkü boşluk en/çok yeni doğurmuş/bir kadının karnında/ağlar” ,

“boşluğu boş bir şey sanma k” ,

“boşluk/kendine sordu:/ ben kimim” ,

“(dirseğimi dayayıp boşluğa)”

gibi mısralar bize bu türden tecrübeleri yaşatır fakat şairin soyut olanı somutlaştırma girişimleri, zihnimizde çeşitli şekilde canlanırken çok insani bir şeyle, kurgusallığı yıkan bir mısra ile karşılaşıyoruz:

“bir göğüs boşluğunu ancak bir yürek doldurur”

Sarılınmış, abanılmış, dirsekle dayanılmış, yer açılmış boşluğa şair tarafından ayırtılmış çok güzel bir yer bu. Gerçeğin kalıntıları olarak elimizde kalan hoş bir ayrıntı.

Güzel Boşluk da öylece, boşluğu boş bir şey sanmaya izin vermiyor.

“çünkü boşluk en” mısraının devamını herkes kendince doldursa bile bu kitap Türk şiirinde yeni ve özgün önemli bir boşluğu dolduruyor.

* Hece Dergisi, Ekim-2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder