11 Şubat 2016 Perşembe

KİMSE OKUYARAK YORULMAK İSTEMİYOR ARTIK/ Aşkar Dergisi 36*

*Aşkar Dergisi 36. sayıda  şair Hüseyin Karacalar'ın sorularını cevapladım. Kendisine yeniden teşekkürlerimi gönderiyorum.


- Merhaba Zeynep, öncelikle ikinci şiir kitabın “Orada Merhamet Varmış” hayırlı olsun. “Balkondan Sivas’a selam” ilk mısra.  Bizde Sivas’tan Türkiye’ye seslenen Aşkar Dergisi olarak “Aleyküm Selam” diyerek söyleşimize başlıyoruz.

Evet Hüseyin, az değil Sivas ile altı yıl komşuluk ettim. O soğuk kış günlerinin bahar gelir gelmez balkona çağıran etkisini sen de bilirsin. Şimdi düşündüm de bir tür balkon konuşması gibi duruyor, aslında sağlam bir yalnızlığın tesellisi. Şimdi de Kocaeli’den çok Selam ediyorum…

- Kitabın ilk şiiri üzerinden iki soru sormak istiyorum.  “Foxtrot” un bir denizcilik terimi olduğunu dipnottan öğreniyoruz. “hareket edemiyorum benimle irtibat kurun” anlamına gelen bir terim.  Bu sinyalin okuyucuya olduğunu düşünürsek bir şair olarak okurdan nasıl bir beklentimiz olmalı? Okur var mı? Bir beklentimiz olmalı mı? Madem okur şairleri, yazarları sorguluyor bizde ilk sorumuzla okuru ve durumunu konuşalım.

Okurun benimle ne tür bir irtibat kuracağını seçmek isterdim. Fakat seçemiyorum. Şiirimi okuyan herkes bir şekilde kendinden haberdar olmuş oluyor. Şairin hareketsizliği orada etkili bir imge ama yanıltıcı. Çünkü dil en güçlü hareket alanı şairin. Ben bir oyun kurucuyum. Okur da oyunuma isterse, anlarsa katılır. Okur, kendi birikimi üzerine bir şeyler koyarak şiire yaklaşıyor. Ne kadar çok kitap, ne kadar çok şiir okursa yeni bir şiire o kadar iyi yaklaşacaktır. Ben okurumu yormak isterdim. Açıkçası kimse okuyarak yorulmak istemiyor artık.
 
 
 
- Yine “Foxtrot” şiirinde taşradan hayata giden akan bir yolculuk var. Taşradan sesleniş, içinizde çoğalan bir özlem ve taşrayı bir gözlem.  Şairin yaşadığı yerin şiirine ne gibi katkısı olur, sizi nasıl besler mekanlar?
Taşrada hissettiğim yalnızlık beni nereye sürükledi, şimdi sadece bununla ilgileniyorum. Şair resti çekip giderken dünya arkasında dursun istermiş. Cöntürk öyle yorumluyor Uyar’ı. Ben de bir rest ile gittim Anadolu’ya. Dünya arkamdan gelmedi ama.
Orada yazdığım şiirimde uyanıp kendime sarılmaktan bahsediyordum, güvercinlerle konuşmaktan, bize sarılmayı öğreten şeyi keşfediyordum. Bazı konuları döne döne anlatmayı çok seviyordum. Orası tekrarlar demekti. Tekrarlar  beni korkutur, yabancılaştırır. Kendimi tekrar etme korkusundan da bahsediyorum. Tokat’ın bir köyündeyken şiirsel bir gerilim hissetmiyordum pek. Oysa çok gergindim. Şimdi İzmit çok kalabalık ve gerilimli fakat şiirimde bir durulma hissediyorum. Zihnen hazır olduğumuz durum bizi gelip bulduğunda şiir olacak sanıyoruz. Oysa şiir gelip bizi buluyor ve zihnimiz onu bazı çarpışmalar halinde, bazı şimşek çakışları, bazı flaşlar şeklinde “anladığını” sanıyor. Hiçbir zaman, hiçbir şeye dış etkenler bizi hazırlamıyor. Bizi zihnimiz hazırlıyor; eğer bilgi ve tecrübeyi de yabana atmazsak içimizi büyüten, genişleten, bakışımızı değiştiren şey içeriden dışarıya bakmayı öğrenmek aslında.
 
-  İkrar 2006 yılında çıktı ve zaman içerisinde 3. Baskını yaparak kitap raflarında yerini aldı. Orada Merhamet varmış ise Mayıs 2015’te basıldı. 9 yıllık bir ara gibi görünüyor kitap bekleyenler için. Oysa bu süre zarfında dergileri takip edenler bu boşluğu çok hissetmedi en azından ben öyle hissetmedim. Dergilerde şiirleriniz yayımlandı ve Zeynep Arkan şiiri kendini gösterdi. Yani bir boşluk olduğunu siz hissettiniz mi? Kitap olmadan bir şairi takip etmek bu kadar güç mü?
Benim hissettiğim boşluklar hayatın hınca hınç dolduğu yerlere aitti. Şiirin şairi bir karar aşamasına getirip bırakması var ya hani. Baş dönmesi, uçurum.  Yaşamak niye uçurum olsun ki değil mi? Bunun cevabını şiirle haşır neşir olan herkes bilir.
Kitabım olmadan da çok yakından takip edildiğimi gördüm, yayımladığım şiirlerin yankısı bana daima dönmüştür. Bunun ne çok kitap veya şiir yayınlamakla ilgisi var, ne de ortada olmakla. Sadece şiir yazmakla ilgili.
 
 
- Şiirde değişmekten korkmadığınızı söylüyorsunuz. Değişimi ve gelişimi bizzat şiir üzerinden yürütmek bir poetik hamle olarak mı görüyorsunuz? Yazdığım bu teknikte artık bana yer yok değişmem gerek dediğiniz oldu mu? Yani bir eşik sorunu yaşadınız mı?
Şiirde değişmekten korkmuyorum, çünkü sürekli değişiyorum. İkrar’a isim düşünürken İkrar’ın “sözü sakınmadan, apaçık söylemek” manası beni çok etkilemişti. Şiirlerimi tanımladığını düşünmüştüm. Apaçık haykırdığım sözler daha sonra sıkça edilen dualara dönüştü, kabul edilen veya reddedilen dileklere dönüştü, kırıldıkça susan bir kalbe dönüştü, dövüşe dövüşe varılmayan bir cennete dönüştü. Bunu poetik bir hamle olarak görürsem işin içine bir bilinç katmış olurum. Böyle bir bilinç içinde olmak istemiyorum.
- Bir poetik kuram ve çevre içinde kendinizi konumlandığınız bir yer var mı? Bireysel misiniz?
Tamamen bireyselim. Şiir yayımladığım dönem itibariyle 2000 kuşağı genel olarak böyle bir tıynet gösterdi. Göstermeyenler de oldu.
- Bir söyleşinizde ‘aradan geçen yıllarda merhamet kelimesini öne çıkaran bir bakış açısı kazandım’ diyorsunuz. Okurlar merhamet kısmına oldukça yoğunlaşmış durumda. Ben ise “Orada”yı merak ediyorum. “Orası” neresi biraz anlatır mısınız?
Bu soruyu çok sevdim, çünkü merhamet kadar “orada”dan da bahsetmek istiyordum. Bir masalsı eda içinde işaret ettiğim yer insanların ilk aklına gelen yer olmalı. Fakat eminim, insanların aklına hiçbir yer gelmiyor. Çünkü merhametin sadece adı vardır evi yoktur,  kalplere yakıştırılır. Bir eda, bir tavır ile hissedilen bir şey merhamet. Kalbin çok yumuşaması ama hep aynı kıvamda kalması da gerek. Günahkâr kul, hayırsız evlat vs. Hep bir üst makamdan merhamet görecek olanlar. Çünkü annenin merhamet etmesi için kalbinin biraz daha yumuşamasına gerek yok. Allah, Rabbimiz Rahîm’dir zaten. Fakat bizim aramızda merhameti inşa edecek olan nedir? Aramızda merhamet yok. Ancak “Orada” var.
...
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder