*2000'li yılların şiir ortamına dair girizgah yaptığım yazım Dergâh dergisinin 311. sayısında (Ocak/2016) yayımlandı.
2000’li yılların şiirine ve şiir ortamına dair özellikle ilk
on yılı esas alarak yapılmış eleştiriler ve yorumlar belki biraz düşündürücü fakat
yeterli olmaktan uzaktır. Şiirin içine doğduğu toplum “Milenyum” diye
adlandırılan tarihsel gelişmeyi gündelik hayata sıfır etkisiyle yaşarken;
dilbilimcilerin ortaya attığı Milenyum kelimesinin
doğası gereği çok kısa ömürlü olacağı kehaneti gerçekleşmişti. 2000’li yılları
ilk on yıl ve sonrası şeklinde değerlendirecek olursak ilk on yılın son derece
hareketli ve şiire dair yaklaşımların zenginliğiyle çevrili olduğunu
söyleyebiliriz. Şiire dair her türlü kullanışlı veya kullanışsız kavram çeşitli
saflara ayrılarak yerini buldu da denilebilir.
Ortak bir söylemi yeniden üretiyormuş gibi görünen ve
üretilen şiirin yanı sıra konvansiyonel ve genel beğeni dayatmalarını içeren
şiire “karşı duran” üretimler de bu dönemde açığa çıktı. Yenilik iddiasındaki
her girişim gibi, eleştirel yanını güçlü tutmaya çalışan dergiler bu üretimlere
hız kattı. Otoriter perdeden yayılan ve otoriter perdeyi yırtmaya çalışan olmak üzere iki tür refleks öne çıkıyordu 2000’li yılların şiirinde. İlk elden Geleneksel ile Deneysel, etraflıca bakıldığında Lirik, Epik, Deneysel, Görsel şiirin mücadelesi birçok sesin farklı yankılanışı biçiminde döngüye girdi. Hedef güderek bilinçli bir şiirsel çabaya dönüşmesi beklenen manifestolar da bu dönemde çeşitlilik kazandı. Şiirin ölmediğini hissetme imkânı olarak öncelikle dergiler, basılan şiir kitapları, dolaylı olarak yıllıklar ve daha sonra şairin işaret fişeği olan manifestolar sıralanabilir. Şiir, yerine geçmek istediği şeye yaklaştığında şiir olmaktan çıkacağından şairin dikkatli tutumu zihnini açık ve uyanık, şiirini ise diri tutacaktır. Bir “İcadın İcadı” olarak manifestoları gösterdiği itaatsizlik oranında ciddiye alabiliyoruz. Düzen karşısında itaatsizlik, yeni bir düzen önerisi gerektirdiğinde inandırıcılığını kaybeder. Şiir için de geçerli olan, “şiirsel baba” ile “tehditkâr oğul” arasındaki kavganın “Taht” hakkında olup olmadığıdır. Şiirsel gelenek, ortak tecrübenin açtığı alan anlamına da geldiğinden şiirde yenilik bireyin (şairin) tecrübesinin açtığı alan biçiminde ifade edilebilir. Bu yönüyle manifestolar ilgi çekicidir. Şairin tecrübesi (vaadi) kadar adını da yaşatır. Şair manifestosunda şiir ortamının karışık ve karanlık anlarını suiistimal de edebilir, bertaraf da. İhtişam ve Yarar arasındaki kadim savaşın tercih gerektiren acımasızlığında şair ihtişamı manifestosunda, umulan (manifesto sebebiyle umulan) yararı şiirinde açığa çıkarabilir. Bu yüzden manifesto ve şiir arasındaki mesafe yer yer ihtişam ile yarar arasındaki mesafe kadar büyüktür.
Yeri gelmişken 2003’te Baki Ayhan T. Tarafından Budala dergisinde yayımlanan “Soylu Yenilikçi Şiir”i, Yücel Kayıran’ın “Felsefi Şiir”i (Varlık, 2004), Efe Murad-Cem Kurtuluş’a ait “Madde Akım Manifestosu” (2004), Ahmet Güntan’ın 2005 yılında Kitap-lık dergisinde yayımlanan “Parçalı Ham Manifestosu”, Hayriye Ünal’ın bugüne bir kitap halinde taşıdığı (Eşikteki Özgürlük, Hece yay.) Çok sesli Şiir’i, biraz daha geriye bakınca Mustafa Akar-İsmail Kılıçarslan’ın Koma şiir’ini, İbrahim Tenekeci’nin Minör Şiir’ini, Celal Fedai'nin Neo-Klasik Şiir'ini analım. 1997’de tohumu atılıp günümüze kadar süreç halinde devam eden Neo-Epik Şiir de bu döneme dahil edilebilir.
Şair şiirini kendi kontrolü dışında gelişen pek çok unsurun
etkisi altında yazar. Bu sebeple şiirin ortaya çıktığı tarihsel ve sosyolojik yapıyı
gözden kaçırmamak önem arz eder. Şiirin
bir süreç içerisinde sıkışıp kalma durumunu siyasi ve sosyolojik gelişmelerden
ayrı değerlendirmemek bu yüzden gereklidir. 2000’li yılların şiire hatta
şiirsel bilgiye ulaşma yollarının çokluğu (sezgisel, saymaca, deney…)
kanaatimizce nasıl destekleniyorsa, içinde bulunduğumuz dönem itibariyle de bu
bilgileri sabit kılma dürtüsü hâkimdir. Bu sabitlik muhakkak ki sınırlayıcıdır.
Tereddütlü genç şair için düzenin ihtişamına son vermek imkânsız görünecektir.
İşlevsel bulunan yönüyle bu düzen savunulacak ve genç şair için kabul salonunda
böylece yer açılmış olacaktır.
2000 KUŞAĞI NE
SÖYLEDİ, NE SÖYLÜYOR?
Şiirde Kuşak meselesi şiir tarihi oyununun hammaddelerinden
biridir. Şairler şiir hakkında
konuşurken “kuşak” kelimesi belirleyici olmaz, ekmeği yerken unu hissetmemek
gibidir. Kuşak meselesi “Şair”i belli kategorilerde değerlendirebilmeyi
kolaylaştırdığı için bahis konusu edilir.
T.S. Eliot her ne kadar şaire 20 yıl süre tanımış olsa da,
şairi ilk on yılı içerisinde değerlendirmek ve kategoriye bu şekliyle dahil etmek,
ustalık eserini bu on yıllık dilim içerisinde verdiğini kabul etmek yaygın bir
kabuldür.
2000-2010 yıllarından söz etsek de 2000 Kuşağı etkisini 2005
yılında göstermeye başlamıştır. Heves dergisi çatısında bir araya
gelmiş şair ve eleştirmenler bu etkide büyük payı olan isimlerdir. Mehmet Öztek
ve Ali Özgür Özkarcı yönetiminde Adana merkezli yayımlanan dergi lirik, epik,
deneysel, görsel gibi şiirsel türlere kapı açmıştır. Edebiyatın yaygın
tanımında kullanılan “duvara kapı çizip sonra o kapıdan içeri girmek”
cesaretini kapsayan bir kapı açmak şeklinde de yorumlanabilir.
2000 Kuşağının belirgin özelliği bireysel özellikler
taşımalarıdır. Şiirinin sınırlarını kendisi çizmiş olan şairler şiirsel
“başarı”nın ilk yolunun kabul edilip onaylanan şiir tarzı olduğu dayatmasını
kabul etmemiş görünmektedir. Bu yönüyle 2000 Kuşağı şairleri şiirde
bireyselliğin alanını genişlettiler. Bir tavır ne kadar tutkulu görünürse o kadar
hoşgörüsüzlük doğuracağı için bireyselliğini tutkuyla sahiplenen isimler bir
süre köşesine çekilip susan isimler olacaktır zamanla. Tersi de mümkün.
Mevcut fikir birliğine gösterilen uyum ve uyumsuzluğun
belirlediği çeşitli onay mekanizmaları vardır. Şiirde genç şair, şiir yoluyla
içine adım atacağı “dünya”ya öncelikle kabul için uyum, şiiri içinse uyumsuzluk
göstermek zorunda kalabilir. Genç şair iki farklı ucu temsilen geleneksel ve
deneysel şeklinde ayırabileceğimiz bu iki karşıt görüşün çapraz ateşinde
deneyselden bahsetmesi gerektiğinde “kendimi yakın bulmasam da…” ifadesini gerekli
görür. Geleneksel şiir yazdığında ise af
dileyen bir tavır takınmasını gerektirecek ortamlardan uzak durması sağlanır.
Bu ortamlar şiir dergileri dahi olsa. Bir süreç olarak ele alındığında şiirin,
şairin karanlık tünele girmesine fırsat vermeyecek bir şiir ortamında olması
idealize edilir. Fakat iletişim biçimini de egemen olan belirlediği için ferah,
adil bir ortam, sürdürülebilir iyilik ve iyi ilişkiler sadece ideal olarak
kalmaktadır.
2000’lerden Bugünlere
Gelen Etkiler:
-
Şiiriyet (Bu metinde Şiiriyet, Kötü Lirik şeklinde özetlenebilir)
hükümranlığı bitmiştir. Şiirin kitsch etkileyiciliği sarsılıp, sahih etkiler
önem kazanmıştır. Tarihsel ortaklık, kültürel ortaklık durumunun biraz daha
önüne geçmiştir. Bireysel, özgün ve yenilik hissini tazeleyen şairler şiir
yazarken birbirlerine konu, biçim, bütünlük vb meselelerde cesaret vermiştir. 2000
Kuşağı Şairinin kendini ve kuşağını geliştirici girişimlere karşı cesur tavrı
geçmiş içerisinde fark edilmese de günümüz itibariyle anılmayı hak eder.
-
Sosyal Medya hükümranlığı olmayan son kuşaktır
2000 Kuşağı şairleri. Editör- Şair, Şair-Şair ilişkilerini belirleyen kıstaslar
e-Mail gruplarında, blog’larda hatta daha minimal ölçüde imkanlarla daha yavaş
çürümekteydi. Günümüzde bu çürüme her alanda olduğu gibi şiir merkezli
iletişimde de çok hızlanmış durumda. Sosyal Medya’nın 2015 şiirine katkısı
şahsilik içeren bir fikriyatla çok olumsuzdur. Öfkesini, reddiyesini, vaktini,
aşkını, acısını sürekli farklı mecralara aktaran bir şairin şiiri örselenir,
ayağı tökezler, hakiki şeyler yapmaya yönelik inancı ve şevki zarar görmüştür.
Çünkü sürekli bir “algı”yı beslemektedir.
-
2000’li yıllarda “Kadın Şair” meselesi o kadar
çok konuşuldu ki 15 yıl sonraya konuşulacak tek kelime kalmadı. Bu sebeple
beş-on yıl öncesine ait söyleşilerde “Kadın Şair Olur mu?” şeklinde kurulmuş
kadim soru tedavülden kaldırıldı. Halen bu soruyu sormaya devam edenlerin şiire
ve 2000’ler şiirine dair bir bilgiye sahip olmadıkları düşünülebilir.
-
Antolojiler 2000’ler öncesine nispetle daha etkili
bir alan oluşturdu. Ortaya çıkan çeşitlilik birçok alanda bölünmeye yol açsa da
genel eğilim; seçici şairi, editörü ve okuru mutlu etme amacını başarmış
olması.
-
80 Kuşağı’ndan bazı isimlerin (Ahmet Güntan,
Osman Konuk, Necmi Zekâ gibi) şiire “şiirsel baba” ihtişamıyla dönüşlerinin,
2000 Kuşağı şairleri ile yani “tehditkâr çocuklar” ile uyum içinde kaldıkları
yerden devam etmelerine imkân sağladığı görülmüştür.
-
Manifestolar: “Boşa Çıkmış Manifestolar” adlı
bir dosya yapacak kadar boşa çıkmış manifestolar içeriyor olması 2000’ler
şiirinin hareketliliğinin ispatıdır. Burası belki de başka bir yazının temel
konusudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder