İstenmediğini bilmeden dünyaya gelen bir çocuk, dünyayı istemektedir.
Sevgi dolu ve güvenli bir kucaktan, evinden dünyaya adımını attığı andan
itibaren dünyada bulunmanın bedeliyle tanışır. Bu çocuk, şair Jaromil’dir. Asla
kendini gerçekleştiremeyen genç bir erkeğin, bir sanatçının varoluş çabalarını anlatan
Yaşam
Başka Yerde, Künstlerroman türünün iyi bir örneğidir. Doğumundan
ölümüne kadar bir sanatçının birden fazla anlama sahip “ben” arayışı içindeki
hayatının içsel, karmaşık, sembolik ve kurgusal serüveni… Yalnızca Jaromil’in
şairlik serüveni değil; romanın içinde fragmanlar halinde yer verilerek Lermontov,
Keats, Rimbaud gibi isimlerin de anısı canlı tutulur. Yine Milan Kundera’nın
şairleri birbirine kardeş kılan Rimbaud’un mektubuna vurgusu da bunu
düşündürür. “Tüm şairler kardeştir ve soyun gizli işaretini bir kardeşte ancak
başka bir kardeş tanıyabilir.”(1)
Lermontov
Keats
Rimbaud
Jaromil şiir yazmak için seçildiğini henüz düşünemiyorken;
konuşmaya başladığı andan itibaren öğrendiği dilin derdini anlatmaktan çok daha
başka işlere yaradığını fark eder. Birkaç küçük kafiye ile evde neşe ve
hayranlık uyandırmaktadır. Bu süreç, Jaromil’in bestelediği “Ağız Müziği”
sürecidir.
Ağız Müziği,
Seamus Heaney’e ait bir bir ifade.(2) Şairlerin libidinal enerjilerini nesneler
yerine kelimelere yatırdıklarını belirtirken, bir çocuğun ilk konuşma evresini
“ağız müziği” olarak tanımlar Heaney. Çocuğun hayal gücü, kurmacası agulama
evresinden yetişkin diline yönelik gelişirken çocuk, yetişkinleri yalnızca taklit
ediyordur. Bir çocuk nasıl konuşulacağını öğrendiğinde hayallerine neleri
ekleyebileceğini de öğrenir. Hayallerin sınırını kelime hazinesinin sınırları
belirler. Jaromil, evde ağzından çıkan her kelimeyi bir deftere kaydeden hatta
afişler halinde odasının duvarlarına asan annesi ve şiir düşmanı büyükbabasının
kasten en aptalca beyitleri hafızasına kazıması sayesinde çok zengin bir ağız
müziği dönemi geçirir.
Seamus Heaney
Bir
şairin var oluş biçimi, onu şair yapan şeyler sadece yazdığı-söylediği şiirlerin
toplamı değildir. Şairlik, doğuştan getirilmiş özel yetenekler gibi kendini
açığa vurmaktan geri durmaz. Duygusal olarak mahkûm olunan şey, şairliğin özüne
dair hissedilen o keşif halidir. Jaromil de henüz konuşmaya başlamışken dil
aracılığıyla; keşfettiği dünyayı kendini daha iyi bir konuma taşıması için
kendine özgü biçimde ifade eder. Yaramazlık yaptığında ebeveynlerinin kendisine
kızma ihtimalini, içinde bulunduğu durumu kafiyeli kelimelerle ifade ederek
sıfıra indirir. Kendisine sevimlilik ve özel bir ilgi kazandıran dilin önemini
çok erken fark ettiğinden; annesinin de ilgi ve sevgisiyle kendisini bir
gösterinin başkahramanı gibi hisseder. Eğitim yaşı geldiğinde toplum arasına
karışınca annesinin heyecan ve hayranlıkla karşıladığı özelliklerinin insanlar
arasında itici göründüğünü şaşkınlıkla fark eder. İnsanlar bu “gösteri”
anlarından tiksinerek uzaklaşırlar. Yapay ve sevimsiz bulunan bu durum
Jaromil’in çok kısıtlı bir sosyal çevre içinde büyümesine sebep olur. Oysa o, içgüdüsel
olarak daima keşfedilmek isteyen bir yetenek barındırmaktadır ruhunda.
M. Kundera
Jaromil’in
annesiyle arasındaki aşk ve nefret dolu git-gel’lerden ibaret olan ilişkisini
diğer kadınlarla ilişkilerine de taşıdığını görürüz. Kadınlar Jaromil için var
oluşuna meydan okuyan canlılar gibidir. Utanma duygusunu arttıran, Jaromil’in
hiçbir şeyden emin olamamasını besleyen varlıklar olarak kadınlar, hem çok
yakınında hem de çok uzağındadır. Şairler ve ailelerindeki kadınlarla
ilişkileri baba figüründen çok daha güçlü çizen Kundera, yine geçmişteki birçok
şair ve yazara atıfta bulunur: “Şairlerin gözlerini dünyaya açtıkları büyük
evlerde kadınlar hüküm sürer: Essenine ve Mayakovski’nin kız kardeşleri,
Blok’un teyzeleri, Hölderlin ve Lermontov’un büyükannesi, Puşkin’in sütannesi
ve özellikle de anneler, babanın gölgesini örten şair anneleri.” (4)
Jaromil annesinin
koruma altına aldığı dünyada kendini gösterebildiği ve alkışlandığı anlar
hariç, kendi sesine hiç sahip olamamış
gibidir. Eleştirilme korkusu, alay edilme, aşağılanma endişesi yüzünden şair, âşık,
hatta aktif bir devrim sevdalısı olma süreci gecikmiştir. 1948 Prag devrimine
dair sevinci aile içinde, eniştesi ile yaşadığı tartışma esnasında bir şairden
çok, komünist yayın organlarının basmakalıp, bayağı kelimeleri ile açığa çıkar:
“Her zaman, önce şair olduğunu düşünmüştü ve bu nedenle de devrimci konuşmalar
yapıyorsa da, kendi diliyle konuşmaktan vazgeçmek istemiyordu. Ama şimdi şu
söylediğine bakın: işçi sınıfı senin kafanı koparacak. Evet, bu dikkate değer
bir şey: bir kızgınlık anında (yani kişinin kendiliğinden davrandığı ve beninin
kendini dolaysız ifade ettiği bir anda) Jaromil kendi dilinden vazgeçiyor başka
birinin aracısı olma olasılığını seçmeyi tercih ediyordu. “ (5) Jaromil’in bu beklenmedik söylemi iktidarın
kültürel kimlikleri kuşatan etkisine de işaret eder.
Üniversite
yıllarında da ateşli tartışmalar yapan arkadaş gruplarına sızabilmek, kendisine
bir çevre edinebilmek için ressam eğitmeninden devraldığı görüşleri savunur. Modern
olmanın toplu bir vazgeçiş üzerine kurulu deneyimlerden oluştuğunu düşünür Jaromil. Kelimelerle yaptığı oyunları onaylayan ve davranışlarının paradoksal
karakterini eleştirmeyen dostlar edinir.
Tüm
insanlık gibi Jaromil de insan varoluşunun kısalığı ve kırılganlığını aşka
teslim ederek zayıflığını unutmak ister. Fikirlerini heyecan ve hayranlıkla
dinleyen, güzel sayılmayan kadınlara onları neden sevdiğini ispatlamak zorunda
kalır. Gerçekten sevdiğine inandığı kızıl saçlı, çilli, zayıf şekilde tasvir
edilen kızı ve kardeşini devrim karşıtı olarak ihbar ettiğinde hayatının en
büyük şiirini yazdığını düşünür. Çünkü kıza duyduğu sevgi onun hayatını
tehlikeye atarak sınanacaktır. İhbar gecesi büründüğü neşeyi fark eden annesine
büyük bir şiirin peşinde olduğunu söyler Jaromil. Büyük şiiri ruhunun ölümüyle,
devrimin kazancıyla ortaya çıkaracaktır. Ruhunun ölümü, bedensel ölümüne çok
yakın bir zamanda gerçekleşir.
Ölüm
sahnesinde Jaromil yalnız değildir: Shelley, Rimbaud, Lermontov, Paul Celan,
Çek şairler Jan Masaryk, Constantin Biebl… Fragmanlar halinde hepsinin ölüm anları
sahnelenir. Lermontov rakibinin sıktığı kurşunla yere düşerken Jaromil buz gibi
soğuk havada beton zemine çakılır. Henüz yirmi yaşında bile değildir. Bir türlü
içine giremediği dünyadan gidebilmek için çok daha az bir çaba sarf eder. Aşağılanıp
hor görüldüğü bir ortama girmektense bedenini soğuk havaya teslim ederek
zatürreeyi davet eder. O an eline bir silah verilse onu mutlaka kafasına
sıkacaktır. Ölüm anında annesi yanındadır ve babasının oğlunun doğumunu asla
istemediğini itiraf eder. Ölürken, dünyaya istenmeyen bir çocuk olarak
geldiğini öğrenir Jaromil. Annesi belki de bunu hala şair Jaromil tarafından
daha çok sevilmek istediği için yapmıştır. Çocuğundan önce gerçek aşkla
tanışmadığını düşünen her anne gibi.
Dipnot:
1.
Milan
Kundera, Yaşam Başka Yerde, çev. Levent Kayaalp, (İletişim yay., 14.
Baskı 2014, İstanbul) s. 239
2.
Terry
Eagleton, Edebiyat Olayı, çev. Başak
Yüce, (Sel yay., 1. Baskı 2012, İstanbul), s.41
3.
http://www.notosoloji.com/milan-kundera-roman-bilincaltini-freuddan-once-biliyordu/ (erişim 22.01.2015)
4.
M.
Kundera, a.g.e., s.101
5.
M.
Kundera, a.g.e., s.131
* Hece dergisinin Romanda Şair Karakterler (Şubat 2015) dosyasında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder